Cebeci
CebeciKefken'den Cebeci'ye huzurlu bir tatil...

Akdeniz'in tuz oranı yüksek denizinden, yaz aylarının yüksek dereceli sıcağından, uzun yollardan, yabancı ülkeden gelen turistlerden ve turistik fiyatlardan etkilenmeden, İstanbul çevresinden de fazla uzaklaşmadan temiz bir denizde yüzüp, şifalı kumlarda güneşleneyim, huzurlu bir tatil yapayım diye düşünüyosanız, aradıklarınızdan fazlasını Kandıra yakınlarında Kefken, Cebeci sahillerinde bulabilirsiniz.

Kocaeli ilinin Kandıra ilçesine 20 km mesafede bulunan Kefken ilk durağımız olmak üzere İstanbul'dan yola çıktık.
Çabuk ve nispeten konforlu ve yollarda fazla vakit kaybetmemek için otoyolu tercih edersek Körfez'i ve Kocaeli ilini otoyol ile geçip sağa ayrılan sapaktan Kandıra istikametine yönelirken otobanı terk ediyoruz. Yol aynı güzellik ve kusursuz kalitede devam ederek 30 km Kerpe, 50 km Kefken tabelası sonrasında rampa çıkarak, Kocakaymaz mevkiinde baraj gölünü solunuzda bırakarak Kandıra'ya geliyor. İlçe dışından düz giderek ikiye ayrılan yol ile karşılaşanlar soldan Kerpe'ye sağı takip edenler Kefken, Cebeci, Pembe Kayaların yer aldığı sahil yoluna kavuşuyorlar. Güzergâh iki şerit, gidiş gelişli asfalt, yumuşak eğimli, içeri dışarı tatlı virajlar, yeşillikler arasında devamla sürücüye ve bilhassa yola motosikletle çıkmış olanlara büyük seyir keyfi verecek özellikler, lezzetler taşıyor. Yolun lezzeti de ne diye merak ederseniz, sık sık görülen ve odun ateşinde kaynayan süt mısır kazanları merakınıza cevap olacak. Kurtyeri deresini geçince Kefken'e girmiş oluyorsunuz.
Kıyı yerleşimleri arasında en gelişmiş tatil merkezlerinden biri olan Kefken Karadeniz'in hırçın olduğu kadar azimli dalgalarıyla kışı geçirdikten sonra yaz aylarında bambaşka bir atmosfere bürünen sakin, huzur arayan tatilcilerin gözdesi. Nisan da poyraz rüzgârı başlıyor 180 gün devamlı esiyor. Ağustos 15 civarında biraz yağmur geçişleri oluyor Eylül ayı başında yaz bitti diye düşünüldüğü, okulların açılmasına az bir süre kala yaz ayları başlıyor! Deniz kâğıt gibi düz oluyor, güneş dalga geçercesine ısıtıyor. Kefken yaz'ı Eylül, Ekim'de yaşıyor. Aileler Kefken de bir yandan Karadeniz üzerinden gelen toz, dumandan arınmış tertemiz havayı teneffüs ederken, diğer yandan çevrede bulunan çam ormanların etrafa yaydığı çam kokuları arasında tatil yapıyorlar. Kilometrelerce uzanan kumsallar sığ denizden yararlanmak isteyenleri, kayalıklar kumlanmadan deniz banyosu almak isteyenleri misafir ediyor. Plajlar ve kıyılar ücretsiz halk plajı olunca gönlünüzün çektiği yerde gün boyu vakit geçirebiliyorsunuz. Kefken girişinde balıkçı teknelerinin çokça göründüğü, yatların sığındığı kocaman bir liman karşılıyor. Karadeniz'in bereketini ihraç eden konumu üstlenmiş olan Kefken Limanı sadece balık değil, soslara karıştırılan, pizzaların üzerine konulan cik cik midyelerinin, yemekleri yapılan deniz salyangozlarının toplanıp işleme fabrikalarına gönderildiği yer. Salyangozun ticari değerini yazı altına bırakıp Kefken gezimize devam ediyoruz.

Kefken'in batısında Kerpe'ye bakan yüzünde Kumcağız Koyu yer alıyor. Sevilen ve büyük ilgi gören 1,5 km boyunca uzanan kum plaj, 500 metreye kadar sığ olup Karadeniz zeminine sahip oluşu nedeniyle tedbirli olup, fazla açılmamayı gerektiriyor. Fırtınalı havalarda deniz dibi dalgalar zemine kum taşıyarak topukları oluşturuyor. Dipte oluşan bu topukların önü sığ arkası derin olabiliyor. Boy hizası sonrası derinlikte ayağını atıp dibi bulamayan yüzme bilmeyenler, haliyle paniğe kapılabiliyor. Plajın arkasında bulunan Kumcağız deresi ise kefal, sazan balıklarının canlı solucan ve ekmek hamuru ile yakalandığı bereketli bir dere olarak anılıyor, dinlendirici ortam sergiliyor. Kefken'in sağında Kapri Koyu bulunuyor. Kapri sahili bünyesinde yüzmek için loca gibi küçük koylar barındırıyor. Kapri devamında halk arasında söylenişi ile Martı Kayalıkları sıralanıyor. Devamında askeri Liman Nato İkmal Üssü olarak hizmet veriyor. Bir başka muhteşem koy ve plajı olan Kovanağızı Plajı İlginç bir kaya yapısına sahip olağan üstü diye de tanımlayabileceğim Pembe Kayalar ile karşılaşılıyor. Pembe kayalar mevkii, ilginç jeolojik yapısı nedeniyle görülmesi gereken yerlerdendir. Suyun içinde yumuşak olan kayalar çıkarıldıktan sonra sertleşme özelline sahip oluşu nedeniyle Osmanlı döneminde insan gücüyle dikdörtgen olarak kesilerek deniz yoluyla İstanbul'a taşınmış, Sultanahmet Camii dâhil birçok caminin yapımında kullanılmış. Pembe Kayalar renk ve yapı itibariyle hafta sonu piknikçilerin vazgeçilmez güneşlenme teraslarından biri olarak rağbet görüyor. Araçları ile mevkie gelenler hiçbir ücret ödemeden, temiz hava, deniz ve piknik yapabiliyorlar. Kış mevsiminin sert geçmesiyle dalgaların büyük tahribat yaptığı Pembe Kayalardan bazı bölümlerin yıkılmış olduğu gözleniyor. Gürgenağzı mevki kayalıklar denizi geçildikten hemen sonra, 30 yıl önce dikilmiş olan çam ağaçlı genç ormanları sağımıza alarak devam ettiğimiz sahil bandı bizi Cebeciye getiriyor.

Cebeci

4 km uzunluğundaki kumsal sırtını ormana vermiş kamp alanı ile başlıyor, yazlıkların, lunapark, konaklama tesisleri, büfe, kafelerin sıralandığı Cebeci sahili denizden ayrı karadan ayrı güzellikler sergiliyor. Bilhassa Karadeniz'in bu bölümünden bakanlar, tıpkı Akçakoca'da olduğu gibi Kefken- Cebeci sahili boyunca denize batan güneşin doyumsuz şölenini izliyorlar. Kocaeli anakent'e bağlanıp kaçak yapılaşmaya asla izin verilmeyen yapılanların ayıklandığı Cebeci'den ayrılıyor tam karşımızda bulunan Karadeniz'in az sayıda adalarından biri olup insan yaşayan tek odası olarak bilinen Kefken Adasına gidiyoruz.

Kefken Adası

Ada Karadeniz'e açılan veya boğazlara giriş yapan gemilerin dostu Kefken Adası Deniz Feneri, Cenevizlilerden kalma, kalesi, sayıları 40'ı bulan su kuyuları, Kıyı emniyeti Gemi kurtarmanın 24 saat nöbet tutuğu, teknelerin sığındığı, barındığı limanı, defnelik bir ada görünümünde. Adanın Karadeniz'e göğüs geren kayaları âdete sünger görünümüne bürünmüş. Oluşan küçük adacıklar karabatakların gözlerden uzak teraslanma terası olarak tünedikleri yerler. Son yıllarda sit alanı olarak değerlendirilmeye başladığı için sivillerin gezisine, pikniğine kapatılmış. Kıyı Emniyeti Gemi Kurtarma görevlilerinin izni ile siz değerli sihirlitur okuyucularına adanın çevresinde yaptığım turu fotoğraflarıyla sunuyorum.
İskeleye yanaşır yanaşmaz rakı yapımında kullanılan kendi kendine yetişmiş anason bitkileri kokuları ile ilginizi çekmeye başlıyor, defne ağaçlarının hâkimiyetinde ki adada anıt haline gelmiş kimsenin temasıyla karşılaşmadan büyümüş incir ağaçları arasından oldukça bakımlı ünitelerin bulunduğu kalın duvarlı yapıların bulunduğu tepeye çıkıyorum. 30 Kasım 1879 tarihinde inşa edilmiş olup sonraki yıllarda yenilenen Deniz Feneri, karadan çekilmiş deniz altı hattı sayesinde elektrikle çalışıyor. Fener ışığı 15 mil uzaklıktan görülebiliyor, Ereğli, Amasra, Trabzon yönüne giden gemilere yön veriyor. Denizden 13 metre yükseklikte, 14 metre kule boyu ile adayı süslüyor. 3 saniyede bir 3 çakıyor 6 saniye dinleniyor. Laf aramızda kalsın Karadeniz'de ada sahilinde temiz denizde 5 dakikacık bile suya girmenin zevki ise kelimelerle anlatılamıyor. Ada çevresi Cenevizliler zamanında yapılmış olan kale surları ile çevrilmiş. Tarihi duvarların iklimsel bazı tahribatlara maruz kaldığı görülüyor. Sahil kesimi haricinde iç bölümler otların ağaçların gölgesinde kalmış. Cenevizliler yağmur sularını biriktirmek için sarnıç amacıyla yapmış oldukları kuyularda bu otlar arasında kalan kalıntılar. Kefken'e bakan yönünde liman arka tarafta, sünger kayaları, sur duvarları, ağaçlar eşliğinde döndüğüm kıyıdaki keçi yolunu takip ederek küçük kumsallı koylar ile ada turu 20 dakikadatamamlanıyor.
Koyların birinde ise yerden 25 cm yükseklikte yetişen bir bitki türü ilgimi çekti ve fotoğrafladım. Nadir yerlerde gördüğüm bu bitkiye yabani kavun deniliyor meyvelerinin boyu 3-4 cm büyüklüğünde tülbentten geçirilip su katılan meyvelerin koklandığında genzi temizleyip sünizite iyi geldiği, zehir kıvamında acı olduğu söyleniyor!

Deniz Salyangozu

Ülkemizde tüketimi olmamakla beraber, salyangozlar da, cik cik denilen kum midyeleri gibi yurt dışına ihraç edilerek ticari gelir kazandırıyor. Fransa, İspanya, İtalya, Japonya halkı başta olmak üzere salyangozları meze olarak yiyor. Et sote gibi pişirip yemeğini yapıyor. Kefken sahillerinde 50-100 metre açıkta, 0-25 metre derinlikte kayalık zeminde bulunan salyangozlar, kompresörle nargile usulü deniz dibine inen dalgıçlarla bir bir elle toplanıyor. Yıl boyu avlanması serbest olan salyangozlar bazen bir yerde toplanmış oluyor 5-10 metre sahada hiç dolaşmadan 3-4 çuval toplanabiliyor. İşleme fabrikalarına gönderilen salyangozlar yürüyen bant, üzerinde sıcak buharla adata haşlanıyor. Kabuklarından çıkarılıp doğrandıktan sonra 50-100 gramlık kutularda kıyılmış, mantı gibi pişirmeye hazır hale getirilmiş konserveler ihraç ediliyor. Et pişirim sırasında midye gibi kabarıp şişiyor. Yöredeki balıkçılar, deniz salyangozlarını kendi usullerince pişirip yiyorlar, nasıl pişirdiklerini ve bu salyangozların lezzeti mi, yoksa besleyici özelliği için mi tercih edildiklerini sordum. Aldığım cevap "Doğal Viagra" dır. Oldu! Deniz salyangozları kaya midyesi ile besleniyor, balıkların bıraktığı havyarları çok seviyor, hortumuyla emerek yiyor. Salyangozun kendine has bir salgısı var. Yakaladığı midyeyi içine hapsettikten sonra, bu salgıyı çıkartarak midyenin kabuğunun açılmasını sağlıyor. Hortumu ile öyle bir emiyor ki iç kabuk tertemiz kalıyor. Balık yumurtalarına çok zararı olduğu gerekçesiyle balıkçılar Tarım Bakanlığından bu su ürünü avın teşvik edilmesini de bekliyorlar. Algarna denilen tarama aracı ile av yapacak olanlar Balık av yasağının bitiş tarihi olan 1. Eylül'ü bekliyorlar.

Salyangoz Sote

Kefkenli balıkçılar topladıkları salyangoz kabuklarını teneke içinde kaynatıyorlar. Haşlanan kabukların içinden çatalla çıkarılan deniz canlısı aynı ahtapot gibi çok sert bir ete sahip olduğu için, haşlama sırasında suya bira, maden suyu, sirke gibi eti yumuşatıcı katkılar konuyor. (Not: Ahtapot haşlanırken şarap, karides haşlanırken sirke konuyor).
En az bir saat haşlanarak kabuklarından çıkarılan etler bu defa dışında bulunan siyahlık zarlardan temizleniyor ve ince ince kıyılıyor. Arzuya ve zevke göre patates, domates, yeşilbiber, patlıcan, soğan, sarımsak gibi sevilen sebzeler, tane karabiber, tuz, pul biber ilave ediliyor. Kalorisi çok yüksek salyangoz yemeğinin etkisi kazanılıyor. Yarım kiloluk salyangozdan 30 gram et çıktığını belirten balıkçılar, görünümü güzel olmasa da, lezzeti iyidir diyorlar.

Karadeniz balıkları ve Palamut'un ilginç dünyası!


Karadeniz de balık yasağının kalmasıyla önce palamut başlıyor. Arkasından denizin canavarı denilen daldığı her balığı parçalama özeliği ve jilet kadar keskin dişlere sahip balık ağlarını bile ısırıp kopartan lüfer balık akını geliyor. Palamut hiç anlaşamadığı bu dişli balık gelince kaçmaya başlıyor ve göç balığı yuvası olan Karadeniz'i terk ediyor. Karadeniz'de sadece yerli balık olarak kalkan ve hamsi bulunuyor. Oysa palamut başka denizlerden torik olarak geliyor, yumurtayı bırakınca palamut oluyor. Karadeniz'i tercih edişi için balıkçılar suyu ılıman, tuz oranı üremeye müsait ve elverişli olarak tanımlıyorlar. Balık, okyanustan yola çıkıyor, pusulası, rotası, rehberi olmadığı için kendi yolunu kendi buluyor. Kıyıdan sahil şeridini takip ederek yol arıyor. 20 Nisan'da Karadeniz'e çıkıp Haziran ayında havyar döken palamut Eylül, Ekim ayında aynı yoldan dönüşe geçiyor. Göç'e geç kalanlar bir kere daha havyar döker bu şekilde Eylül Ekim aylarında 20 cm lik ikinci nesil balıklar görülür. Balıkların gidişte ve gelişte her hangi bir engelle karşılaşmamaları gerekiyor. Aralık ayında göç tamamlanıyor ve Karadeniz'de palamut kalmıyor. İçgüdüsel bir davranışla doğduğu yere gitme özelliği olan palamut'un büyüme süresi 4 ay olup bir kiloya erişir. Bu ona denizlerin en hızlı büyüyen balığı unvanını kazandırır. Sıkıntıya gelemez, ağa yakalanırsa hemen ölür, kendini imha eder. Bu yüzden çiftlik balığı olamaz, suni yemle yaşayamaz. Anadolu Feneri Fil Burnu ve Rumeli Feneri Bağlar altı mevkiinde kurulan dalyanlar kıyıdan geçiş yapan balığın giriş ve çıkışında takılmasına ve bu yüzden miktarının, neslinin azalmasına sebep olarak gösteriliyor. Bir başka neden ise her türlü teknoloji ile donatılmış olan deniz altını tarama sonar cihazlı gır gır balıkçı teknelerinin sınırsız balık yakalaması oluyor. Japonların icat edip kendilerinin kullanmayı yasakladığı sonar cihazları 3000 metre karelik alanı görebiliyor. Bu saha içinde balığın miktarını, cinsini, yerini, hangi yöne gittiğini biliyor, geliş hızını hesaplayıp önüne geçerek ağı çeviriyor. Balığın kaçışı olmuyor
Anasayfa      |      Odalar      |      Çevre      |      Galeri      |      Ãletiþim
Copyright © 2014 Emin Pansiyon. Bütün Haklarý Saklýdýr.
Tasarım: Oğuzhan Avcı